19 Nisan 2013 Cuma

MARKALAR ASLINDA İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİDİR!

SEÇMEK SEÇİLMEK KOLAY DA; 
SİYASİLERİN 
BUNLARDAN HABERİ VAR MI?


Çocuk yetiştirmek, dünyanın en zor sanatıdır!


NE KARA KUVVETLERİ,
NE HAVA KUVVETLERİ,
NE DENİZ...
İLLA Kİ;
KÜLTÜR KUVVETLERİ!
...
EZCÜMLE;



Markalar; batının işgalci kolluk kuvvetleridir!


Kulağında mp3player, Rihanna'nın "Where have you been"ini dinliyor ve bir yandan da Christmas için süslenen sokaklara bakıyordu. Birkaç adam daha şimdiden Aziz Nicholas'ı temsil eden kıyafetler içine girmişti. Yine hemen her vitrin kırmızı külahlar, kırmızı mumlar, kızak çeken geyikler, hediye çorapları; mumlar, minik çanlar, yeşil çamlar ve Noel Baba maskotlarıyla yeniden düzenlenmişti...
Acıkm...ıştı. Canı Mc Donalds'da bir Big mac çekti ama içerisi çok kalabalıktı. Sokağın karşısına geçti. Önce Burger King'de whopper, sonra üzerine double fruit waffle yedi. Karnı iyice doymuştu ve şimdi Starbucks'da espresso içiyordu...


Eve geldi. Orijinal kâğıt olarak hole tabandan tavana kadar Eiffel Tower döşenmişti. Köşede bir Özgürlük Anıtı heykeli vardı ve havaya Enrique Iglesias'dan soft bir slow yayılıyordu... Ugg botlarını çıkardı, Tommy montunu portmantoya astı. East Pack'in çantasını pufa bıraktı. Sonra da üzerindeki Polo kazak ile Quicksilver'larından rahat birini değiştirdi.
Duvarlarda Justin Bieber, Madonna ve David Beckham'ın seçilmiş posterleri vardı. En eski oyuncakları Barbie ve erkek arkadaşı Ken ise, işte hâlâ odasında durmaktaydılar.


Salona geçti. Çocukluğundan beri Tom and Jerry, Heidi, Pinokyo, Casper, Spider Man, İron Man ve Walt Disney'in Micky Mouse'dan başlayarak bütün serilerini ezberlemişti... Şimdilerdeyse favorisi South Park'tı... İzlediği dizilerin başında; How I Met Your Mother, Big Bang Theory, Revolution... Ve Ellen DeGeneres Show geliyordu...
Twilight, New Moon, Eclipse'yi okumuştu. Serinin dördüncüsü Breaking Down ise sehpanın üzerindeydi ve arasında bir yerlerde ayıraç duruyordu.

Koltuğa oturup arkasına yaslandı...
"Ben Müslüman Türk'üm. Türkiye'de yaşıyorum. Hani bizim kahramanlarımız? Nerede bizim markalarımız" diye düşünmek aklına bile gelmedi!

  • "Siz konutlanın cennetten köşk bekleyen insanlar! hem ki onlar yazarlarsa duvarlarına türken raus elbet bizde yazacaktık kotlarımıza livays, kursaklarımıza mc donald's...gibisi yok! 
  • ATEŞ SİZİ ÇAĞIRIYOR! KİME GAM KARDEŞİM?! NASILSA SÜLEYMAN SOYLUYDU, NUMAN İSE KURTULMUŞTU! BEN ALDIĞIM İHALEYE BAKARIM GARDAŞ! EY YEŞİL SARIKLI HOCALAR, NİYE SUSTUNUZ? RENKLİLER, BEYAZLAR, RENKSİZLER; NERDESİNİZ? HEM NEYİMİZE YETMİYOR Kİ ÇAMLICAYA YAPILICAK CAMİ? KUTLU OLSUN, MARMARAY!HEM Kİ;  WALT DİSNEY'İN MİCKEY MAUSE U KEMİRMEKTE HAYATIMIZI! 
  • DÜN ÜÇ KITA'NIN EFENDİSİ ŞİMDİLERDE YÜZÜKLERİN EFENDİSİ!


GEZİ OLAYLARI VE SANAT

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayalgücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sözcüğün bugünkü kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, yapaylığa dair bir anlam barındırır. Sanat, bu geniş anlamından Rönesans zamanında sıyrılmaya başlamış, ancak yakın zamana kadar zanaat ve sanat sözcükleri dönüşümlü olarak kullanılmaya devam etmiştir. Buna ek olarak Sanayi Devrimi sonrasında tasarım ve sanat arasında da bir ayrım doğmuş, 1950 ve 60'larda popüler kültür ve sanat arasında tartışma kaldıran bir üçüncü çizgi çekilmiştir.
İslam dünyası ise ve dolayısıyla islam medeniyeti son 300 yılını batı ile girdiği hem cephe hem de yaşam algısı çatışmasında mağlubiyetler yaşamış, pozisyon itibariyle de kendi çocuklarına dahi yetemez hale gelmiştir. Bir yabancılaşma hastalığı, bütün islam dünyasını kuşatmıştır.
Medeniyetler çatışmasının ana gücü olan “Kültür Kolluk Kuvvetlerinin” önemini bir türlü algılayamamıştır Müslüman toplumlar. Kültür ve sanat üzerine kafa yoramamıştır. Kültür ekonomisi tabirinden bihaberdir.
Toplumumuzun son acı gerçeği “GEZİ PARKI OLAYLARI” göstermiştir ki; dar çerçevede de olsa Türkiye topraklarında dahi bir yaşam algısı çatışması temel gerekçelerdir.
Olayların dibindeki bir başka gerçekte uluslararası “batıcıyaşam algısı merkezleri” ile “uluslararası menfeat grupları” organize olarak olayları tetiklemiştir.
İslami yaşam arzusu içindeki toplum bu duruma apansız ve hazırlıksız yakalanmıştır. Olay kolaycılık ile sayın başbakanın omuzlarına ve kucağına itilmiştir.
Gezi parkı olaylarının temelinde “üç-beş ağaç” naifliği ve masumiyeti topluma empoze edilmiştir. Arkaplanın bir kısım ayrıntıları ancak sonraları yine başbakan tarafından ifşa olunmuştur.
Bu empozenin aktörlüğünü ise toplumun medyadan bildiği “sanatçı” diye bilinen isimler üstlenmiştir.
Geniş anlamda medya dar anlamda ise TV toplumun kanaat önderi diye bilinen modern putlarını kendisi üretir. Kanaat önderi kavramını sağ cenah cemaat önderleri için kullanırken, asıl toplumun kanaatini belirleyenlerin sol ve ateist alt yapıyı görmezden gelirler.
“İktidar olup, muktedir olamamak” tabiri gezi olayları ile ayan olmuştur. Toplumun yaşam algısı ve alışkanlıkları tespitimizin temel dayanağıdır. Batı ve batıcılık toplumun etmen gücüdür.
İslami referanslarımız maalesef ki toplumu tatmin etmemektedir.

Müslümanlar olarak entelijans bir yapıyı oluşturma vaktimiz gelmiştir. Yani, kültürel ve siyasi etkinliğe sahip entelektüel topluluğu… Sanatçılarımızı sübvanse etmeliyiz. Kültür devriminin yolu sanat ve sanatçıdan geçer. Batı sanatının arkasındaki kiliseyi nasıl görmezden geliriz? Bizde, şu ana kadar bireysel olarak İslam sanatının mücadelesinde zorluklarla varlık göstermeye çalışan sanatçılarımıza kucak açalım.

Sapkın ve sarhoş, ateist sanatçılara verdiğimiz primleri kendi insanımızdan esirgemeyelim.

Çağa adapte olmak ve algılamak ve bir adım ötesine gitmek için referanslarımızı gözden geçirmeliyiz. Sosyal paylaşım siteleri bunun örneklemesini hem bizde hem de Arap baharı denilen olaylarda gösterdi.

Alternatif sanatı üretmek için bir yerlerden başlamalıyız. Gezi parkının sanatçısına onun dili ile cevap vermeliyiz; sanat ile…Belki bir tiyatro! Bir sinema filmi…

Sanatı kar gözü ilede görmeyelim. O işin başka boyutu. Asıl kar, toplumda uyandıracağı etkilerdir. Dönüşüm için illaki sanat!

Ancak tuzağa da düşmeyelim. 70 li yılları diriliş kitabı “Huzur Sokağı”nı topluma yalakalık adına günümüzdeki gibi ucuzlatarak magazinleşme hastalığına da yakalanmayalım.

Bakın kitapçı vitrinlerini gezi ile ilgili birçok kitap süslemekte. Onlar hala gezideler. Biz ise yalnızca Tayyip Bey ile savunmadayız.

“Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir”, ne kadarda manalı bir söz imiş.

Bu milletin, bu ümmetin artık Walt Disney’ini yetiştirmesi lazım.

 Silsile malum; Medya fabrikası şöhretlerini yaratır. Şöhretler üzerinden de yaşam algı ve alışkanlıklarını. Bunu birde ekonomiye tahvil eder. Bu güç ile manüpülasyon başlamıştır artık.

Gezi parkının başlangıç anlarını hatırlayalım.

Birkaç kişi ile başlar hikaye ya da yangın! Sol entelektüel, çevreci birileri. Konu Çevre! Duyarlı bir konu yani. Basın teveccüh gösterir, olay haber olur. Sonra halkın yüzünü bildiği birileri…Dizi oyuncuları…Önce gençler doluşur meydana. Gençler; “Y” kuşağı dedikleri.

Iskaladıklarımız, mahrum bıraktıklarımız…BOŞLUKTAKİLER…Dizi dizi işgal edilenler!

Bir buluşma yerine döner gezi alanı. İşte şimdi tam zamanı; marjinaller ve çapulcular!

Ucuz ve basit bir prodüksiyon. Zekice!

Okuduk yani yazılanları!

Ne yapmalıyız, peki! Dedik ya alternatif sanat!

Hemen şimdi!

Çağı, gençliği, sokakları doğru okuyan bir göz!

Çağa, gençliğe, sokaklara doğruyu anlatacak bir söz!

İlla ki sanat! İslam Medeniyeti algısısın oluşacağı ortamlar! Edepli sanat! Hedefli sanat!

“Muktedirlik makamına” yolculuk yani!

 Ya da bekleyelim ve hazır olalım yeni “gezi”lere…

KİMBİLİR HANGİ PARMAKLAR ŞU ANDA KİMBİLİR NE SENARYOLAR YAZMAKTALAR?

Tek hazırlığımız “biber gazını” yerli olarak üretmek mi?


KARDEŞLERİM!

Şeytanoğlu BİLİM ile ilmi ayırdı ...
bilim;
" su sıfır derece donar
100 derecede kaynar " gibi somut delillerle konuşur...

İlmi sahada ise, suyun sadece sıfırda donması ile ilgilenilmez,
bu donmanın maddi manevi tezahürleri üzerine de düşünülür..

Bilim soyut ve soğuktur, veriler alır, değerlendirme yapar kesin sonuç adında da sunumlarda bulunur...

Kesin İSPAT a odaklanmış akıl bilimadamı titri almış her elemanın sözlerini artık tartışmasız kabullenir...
Şeytanoğlu,
ALLAH inancı yerine BİLİM i yerleştirmeye çalıştı son 300 yılda...
Sırasıyla RÖNESANS yeniden doğuş AYDINLANMA dönemleriyle bilimsel AKLI ön plana BATI COĞRAFYASINDA VE HEGEMONYASINDA...çıkarttı
MÜSLÜMAN HİNTERLANDINDA BİLE ALLAH' A VE ONUN YARADILIŞ ATLASINDAki imanı bile geri plana itti...

Bunu yaparken şablon resimler kullandı önce herkesin mutlaka tepki koyacağı bir resim koydu :

İMAN denilince resim olarak SKOLASTİZM VE DOGMATİZM... AVAM İÇİNSE ÜFÜRÜKÇÜ resmi koydu...

Münafık olanı VE MÜŞRİĞİ "mümin" gibi tanıtıp aşağıladı ... " İşte din bu sayın seyirciler ,bunu mu istersiniz " manipülasyonu yaptı
 
Bilimsel AKIL denilince = sanayi devrimini koydu... modernİTENİN ÜRÜNLERİNİ; otomobil, apartman, VE ELEKTRONİK ÇÖPLÜĞÜ maddi hayatı kolaylaştıran enstrümanlar olarak koydu...

" İşte bilim bizi böyle yaşatır ...oysa din bunu yapamaz" manipülasyonu yaptı...

" Hey sen ademoğlu! Hangisini tercih edersin .... mağara mı apartman mı !? " ikilimine soktu...

Modern yaşamın deccalin-yahudaoğlunun
insanı bencilleştiren,
tüketim kölesi yapan,
tatminsizleştiren,
intihar eğilimlerini arttıran,
gıdayı suyu toprağı havayı zehir eden,
hastalıklarını görmezden geldi!

Kardeşlerim,

Bir defa insanın dünyevi lezzetleri seçme eğilimi nefsin basamakları aşılmamışsa zulmün kapısıdır!...

Gelenek ile modernite arasında seçim yapmak durumunda kalan birey, günümüzde moderniteden yana tavır almadığında doğrudan gerici olmakla suçlanarak aşağılanır...

Bu ENDÜSTRİYEL BİLİM in arkasına saklanan şeytanoğlunun savunma refleksidir; kalesini koruma etkinliğidir...

Kardeşlerim, HATIRLAYIN!

NASA nın bazı projelerini deşifre ettik.... 2012 pert oldu... bekledikleri şovu yapamadılar....

AYa iniş yalanlarını
" neden sadece bir defa ay a indiniz?
Bugünkü teknoloji 1960 lardan da ileri... birkaç kere daha gitmiş olmanız gerekmez miydi " diye sorduğumuzda elbet cevap veremediklerinden MARSA araç indirdik, JÜPİTERE uzay gemisi gönderiyoruz şovlarıyla örtmeye çalıştılar...


Şimdi dünyanın tüm NASA sevdalılarına kötü haberimizi buradan öğrenmiş olsunlar ...

Kardeşlerim, 
insan aya çıkamaz niçin insan mars a inemez niçin in cevabını veriyoruz :
---------

Ay ın 7 inci katmer sıcaklıgı uzay gemilerini eritiyor, insanı da eritiyor,
Mars taki katmer fırtınaları hiç bir yapancı maddeyi kabul etmiyor fırlatıp atıyor!

Peki neden yalana başvuruyorlar ?

-------------
Amerika, Nasa bu palavralarla ilim üstadı biziz diye duyurup saygı topluyor, sömürgelere egitimini oturtuyor...

Yakında jüpiter uranüs yalanı yolda, nasa buralara araç indirecekmiş!

İlim üstadı değil ama yalan üstadı oldukları kesin...
LA FONTANEDEN MASALLAR DİNLEMEYE DEVAM!

SEN KARGAYLA LAKIRTIDAYKEN KUYRUKSUZ KALACAKSIN, KENDİNİ KURNAZ ZANNEDEN TİLKİ!

UNUTMA; AMERİKAN RÜYASI rüyalarla, hayallerle VE TUZAKLARLA beslenir.


Amerika holywood demektir, GÖRÜNTÜLÜ BÜYÜ PERDESİ dir yani! HEM DE EN HAYASIZINDAN!

Sokakta homelesleri gizleme örtüsüdür holywood...
uzay yolu macerasıdır...
geriye dönüş flashbackleriyle insanlık tarihini yeniden yeniden yahudaoğlu yararına
kafasına göre yazmaktır,
İngiliz dil okullarının prestijli reklam sektörüdür...

Cnbc neden ingilizce yayın yaptı bunca zaman; dünden amerikalı olmayan razı holywood rüyasında binlerce genç beyin göçü için gönüllü gidebilsin diye...

Amerika bilimin beşiği değil; uygulayıcısı da değil! Yalnızca askeri sanayi gelişkin; ÖLÜM VE İMHA MAKİNALARIYLA...
 

Fakat Amerikan rüyasıyla hipnotize ettiği gençler vasıtasıyla her milletin zenginliğini bünyesine çekiyor...

Gönüllü köleler ordusu kuruyor...
kültür baskısıyla gençlerin bulundukları toplumdan memnun olma ihtimallerini tüketip olmayan bir ülkeye holywoodland e akılları kilitliyor...
Bu bir enerji savaşı...
NASA ise en büyük NÜKLEER TESİS! ENERJİ ÇEKİM MERKEZİ...CAZİBE!

Şimdi bu şovmen ülkeye yeniden diyoruz;
Ey Amerika,
Ey Nasa..


Ayda üs kuracağını ilan edeli 50 yıl geçti... Henüz bir tuğla bile koymadın... Marsta hayat süreceğiz diye insanları uyutuyorsun...Maceralarının ardı arkası ise kesilmiyor; ümmet-i Muhammed'in topraklarında kahpeliklerine ise devam ediyorsun...ve dahi dünyanın bütün mazlum milletlerinin...ve dahi NewYorktaki kimsesiz ve sokak insanlarının bile!

Biz senden üs müs istemiyoruz!
Bir kere daha aya ayak bas...
ve bunu canlı yayınla DÜNYA TV LERİNDEN!
Ama bu defa lütfen stüdyo çekim olmasın be holywood !

İngiliz dil eğitimine reklam için sergilediğiniz şovlarla anlaşıldı ki imaj hiçbir şeydir; iman ise her şey!
İngiltere bugün USA NIN kültür bastırmasıyla ingiliz diline meraklı gençlere dil eğitimi vererek ayakta duruyor...
kardeşlerim,
İngiltereye dil öğrenmeye gitmeyin!
Bu kadar imkan var, turistik yerler var cennet ülkemizde.
Hem tatilinizi yapın, hem de dilediğiniz dili tatil mekanlarında öğrenin
ingilizin çamurlu göğüne, kapalı havasına pis sokaklarına para dökmeyin!

İngilize kuruş yedirmeyin...
BBC,  İngiltere Türkiye ile uğraşmak neymiş öğrensin

****
ANAYASA'DAN ÖNCE ÇOCUKYASA! GENÇYASA! 

YANİ;  ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ!

Türkiye dâhil bütün ülkeleri yakından ilgilendiren, suç işleyen çocukların kendilerine, ailelerine, suçu işledikleri hasım taraflara, suçun işlendiği yöreye ve topluma zarar veren çok önemli sosyal bir sorundur.

Ceza hukukuna göre, suç yasanın cezalandırdığı harekettir. Ancak çocuk suçluluğunda her ne kadar ergenlik, bazı kalıtsal etkenler ve beden kusurlarının suçluluğunda etkili olabileceği teorileri destek görüyorsa da günümüzde daha çok çevre faktörlerinin etkili olduğu kabul edilmektedir.

Sevgi yoksunluğu, yanlış veya eksik eğitim, baskıcı disiplin yöntemleri, çocuk istismarı, iç ve dış göçlerin oluşturduğu kültür çatışmaları, gecekondulaşma, yöresel gelenek ve görenekler, ekonomik bunalımlar, çocuğun çalışmak zorunda kalması, parçalanmış aileler, ailede suçlu birey örnekleri ile kitle iletişim araçlarındaki şiddet ve suçlarla ilgili programlar çocukları suça iten nedenler arasında sayılabilir. Çocukların en çok işlediği suçların kapkaç, hırsızlık ve gasp olduğu görülmektedir.
Genellikle çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmaması neticesinde yarı açlık durumunun özellikle mala yönelik suçlara zemin hazırladığı görülmektedir. Gerçekte tehlikenin en büyüğü, ebeveynin sevgi ve şefkatinden yoksun olmaktır. Hırsızlık yapan çocuk bu yolla maddi gereksinimlerini gidermekten çok ailenin ve okulun denetiminden uzak kalmanın verdiği bir başıboşlukla suça yönelmekte, sevgi ve sevecenlik eksikliğini gidermek için bu yola başvurmaktadır.

Çocuk suçluluğuyla ilgili yapılan araştırmalar erkek çocukların kız çocuklarına göre çok daha fazla oranda suç işlediklerini göstermektedir. Ülkemizde de suç işlemiş erkek çocukları kızlara göre bir hayli yüksek orandadır. Hemen hemen suç işleyen çocukların %95'inden fazlası erkektir diyebiliriz. Toplumumuzun sosyal yapısı nedeniyle erkek çocuklar evleri dışında daha serbest olabilmekte, üzerlerindeki aile denetimi daha az olmakta, çeşitli arkadaş gruplarına katılıp anti sosyal faaliyetler ve suç işleyebilmek için daha kolay zemin bulabilmektedirler.
Okul, çocuğun ilk sosyal deneyimleri elde ettiği yerdir.Suç işlemiş çocuklar, ailenin eksikliğini giderecek, denetlemeyi ve toplumsallaşmalarını sağlayacak okul olanaklarından da yeterince yararlanamamışlardır.Çocuğun eğitim düzeyinin düşük olmasının yanısıra, suç işlediği esnada genellikle okulla ilişkisinin kesik olduğu dikkat çekmektedir.

Suç işlemede arkadaş çevresinin rolü de önemlidir. Çevreyle iyi iletişim kuramayan çocuklarla, otoriteye başkaldırma eğilimi gösteren çocuklar belirli bir arkadaş grubuna katılmakta, bu grupta sosyal kabul görme ve bir statü sahibi olabilmek için grup dayanışmasına gereksinim duymaktadırlar. Bu beraberlik zaman içinde ergenlik çağının özelliklerinin de etkisiyle bir suçluluk çetesine dönüşebilmektedir. Suç işleyen çocukların arkadaşları arasında suçlu ve alkol kullananların çoğunlukta olduğu belirlenmiştir. Ergenlik döneminin kendini arama, kurulu düzene başkaldırma, çelişkiler ve belirsizlikler içinde bulunma şeklinde özetlenebilecek bazı özellikleri, gençte onu destekleyecek, değerlerini paylaşacak ve bu ölçüde de özdeşleşebilecek bir arkadaş grubu özlem ve ihtiyacını doğurmaktadır. Katıldığı grupta suçlu gençlerin oluşu, sonuçta onun suça yönelmesine yol açabilmektedir.
Çocuk suçluluğu ile ilgili yaptığımız çalışmalarda özellikle mala yönelik suçlarda gruplar halinde suç işleme oranlarının %50'lerin üstüne çıktığı görülmüştür. Okur yazar olmayan çocuklarda toplu halde suç işleme oranı %60'lara dayanmaktadır. Okur yazar olmayan çocukların çevreyle uyum sağlamaları daha güç olduğundan sosyal dayanışmaya ve bu tip arkadaş gruplarına ihtiyaçları daha fazla olmakta ve toplu suç işleme eğilimleri diğerlerine göre artmaktadır. Yine küçük yerleşim birimlerinden büyük şehre göç etmiş çocuklarda da, sosyal dayanışma ihtiyacının fazla olması nedeniyle daha yüksek oranda gruplar halinde suç işleme oranı tespit edilmiştir.


ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ VE GENÇLİK
Ülkemizde işlenen suçlara katılımın özellikle büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğunu ya da suç işleme konusunda ilk oluşumun küçük yaşlarda başladığı bir gerçektir. Her ne kadar reşit olmayan ve kendi başlarına gelecekleriyle alakalı yön verme konusunda mutlak iradeye sahip olmayan bu grubun, yapmış oldukları işlerde; gerek düşünce planında, gerekse eylemde kendilerinden daha çok dış kaynaklardan etkilenmektedir. Bunları sıralayacak olursak; küçük yaştan itibaren bilinç altına yer eden birikimlerin bilinçsiz ebeveynler tarafından verilmesi veya yanlış verilmesi aile içerisinde çok fazla çocuğun bulunması, ebeveynlerin karşılaşmış olduğu maddi imkânsızlıklar, ileriye yönelik uzun vadeli bir eğitimin olmaması, yakın sosyal çevreden kopukluk ya da ters istikamette zararlı etkileşim, ufak yaşta hayata atılma, bunlardan kaynaklanan bir kısım beklentilerinin olması şöyle ki: “Aldıklarından daha çok kaybettiklerinin farkında olmayışları ya da mukayesesini yapamamaları” neticesinde ortaya çıkan kontrolsüz bir netice;
Suç işleyen çocukların çoğunluğunu aile korumasından uzakta olan sokak çocukları oluşturmakla birlikte, başta ekonomik sorunlar olmak üzere çeşitli sorunların etkisi altında köyden kente göç eden çocuklar ve aileleri kent yaşamına uyum sağlayamamakta, geçim derdine düşen aile fertlerinin ilgisizliği sonucu veya yoksulluk ve eğitimsizlik sebebiyle çok çocuklu ailelerde yetişen çocuklar küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlamakta, bu gibi sebeplerle yaşam mücadelesi verip, basın ile televizyonda yayınlanan mafya vari dizilerdeki kahraman karakterlere özenti göstererek hiçbir zaman sahip olamadıkları “ilgi, alaka, saygı, para, kariyer ve doğal neticesi olarak güce” kavuşabilme amacıyla neticesini düşünmeden organize suç örgütlerine katılıp, rahatça suç işlemekte ve organize gruplar tarafından kullanılabilmektedirler.

Son yıllarda televizyon kanallarında yayınlanan yerli yapım dramalarda büyük bir çoğunlukla mafya tiplemeleri olan "Deli Yürek, Yılan Hikayesi, Aynalı Tahir, Kurtlar vadisi” vb. dizilerde yaratılan karakterler de, çocukların bu gibi karakterlere sempati duymalarını sağlamaktadır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin de katkılarıyla yapılan “Mafya dizilerinin gençlik üzerindeki etkisi” konulu çalışma neticesinde de “TV kahramanlarının statü ve pozisyonları, onu modelleyen gencin yoksun olduğu olanak ve niteliklerini işaret etmektedir” sonucunu çıkarmıştır.
Bu nedenle ailelere çok büyük görev düşmektedir:
  • Aile içerisinde bebeklikten itibaren bilinçli bir eğitimin verilmesi. "Okula başlayınca öğretmen onu hizaya sokar. Öğretmen onun hakkından gelir." demeyin. Çünkü eğitim okuldan önce evde başlar.
  • Çocuğun maddi olduğu kadar duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması ve değer verilmesi.
  • Küçük yaştan itibaren okul eğitiminin sağlanması. Aynı zamanda okulda verilen eğitimle, ailede verilen eğitim birbiriyle tutarlı olmalıdır.
  • Ailelerin kontrol edebilecekleri kadar çocuk sahibi olması.
  • Çocuğun içerisinde bulunduğu sosyal çevrenin önemi ve ailenin bu konuda seçici olması.
  • Çocuğun örnek alabileceği karakterlerin seçimi konusunda ailenin dikkatli davranması.
  • Özellikle okul ve okul dışındaki arkadaş seçiminde çocuğun yönlendirilmesi.

ANNE VE BABALAR!
Çocuğunuzu her hâliyle kabul edin. Onu sevin, sevmeye ve sevilmeye hepimizin ihtiyacı var. Şimdiden karşılığını yıllar sonra alacağınız bir yatırım yapın ve çocuğunuzla ilgilenin. Çocuğunuzla kurduğunuz ilişki ömür boyu kuracağınız ilişkinin temelini oluşturacaktır. Temeli iyi atın ki binanız sağlam olsun. Çocuğunuza iyi bir örnek ve iyi bir model olun. Ona ne verirseniz, size de aynısını geri verecektir. Doğru dürüst olmasını istiyorsanız. Siz de yalan söylemeyin... İçinizdeki çocuğa seslenin, onu oradaki uykusundan uyandırın. Kendi çocukluk yıllarınıza dönün. Neler hissettiğinizi neler yaşadığınızı düşünün. Çocuğunuzu anlamak şimdi daha da kolaylaşacaktır. Çocuğunuz kendisini sizin yerinize koyamaz; çünkü o sizin yaşadıklarınızı henüz yaşamadı. Ama siz kendinizi onun yerine koyabilirsiniz.

Organize suç örgütlerinin çıkar sağlamak için suçta kullandığı çocukları, parçalanmış, aile düzeni olmayan, aile korumasından uzakta olan çocuklardan seçtikleri unutulmamalıdır.

Bilindiği üzere Organize Suç Örgütlerinin ortaya çıkış sebepleri içerisinde Siyasi Otorite boşluğu, Ekonomik istikrarsızlık ile Sosyal dengenin oluşturulamamasıdır.

Ülkemizdeki kültürel yapının da doğal bir sonucu olarak; okul çağındaki  gençlerin sosyal kabul ve statü arayışı içinde olmaları nedeniyle çıkar amaçlı suç gruplarına sempatiyle yaklaştıkları, aile  ve çevre  kültürlerinin  zayıf olma  durumlarında  bu  grupların  bir parçası  durumuna geldikleri  görülmüştür. Bu kategorideki gençlerin bilinçlendirilmesi, suç  örgütlerinin  gerçek yüzlerinin kendilerine anlatılabilmesi için başta aileler ve eğitici pozisyonunda olan kişiler olmak üzere tüm topluma önemli görevler düşmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder