18 Temmuz 2015 Cumartesi

"Doğru ile yanlışın ayırdedilmesi bizi ilimlerin tetkikine götürdü. Fayda ve zarar arasındaki denge ekonomik formüller üretmemize, adalet ve zulüm arasındaki tercihimiz ise siyaset ve hukuk üretmemize neden oldu. Güzel ve çirkin arasındaki farkların tercihinde ise biz ahlak ve sanat üretir olduk." İşte bizim medeniyet tasavvurumuzun kırmızı çizgileri...


AKSAÇLILARIN HUZURUNDA İDİM

Şaşkınım...
Günün yorgunluğuna rağmen gecenin ilerlemiş bu saatlerinde bu satırları yazma gereği duydum. Yazma işini yaşadığım heyecanın etkisiyle yarına bırakamazdım. Sabahın erken saatlerinden beri muazzam bir gün geçirdim ki yaşadığım gün bu zamana değin bildiğim bütün gerçeklerin alt üst olmasına sebep oldu.
İki gün önce eskiden beri tanıdığım benden yaşça büyük bir dostumun telefonuyla başladı bugün yaşadığım olayın hikayesi. Kendisi sahaflarda kitapçılık yapmakta olan dostum kısa bir hasbihalden sonra "hazırlan" dedi. "Şehir dışına çıkıyoruz."
Çıktık ta... Arabasıyla geldi, aldı beni kapımın önünden. 97 model bir Alman markasıydı arabası. "Zırt-pırt araba değiştirenlere şaşarım. Milli servet kardeşim. Elalemin gavurunu doyurmak biz Müslümanların boyunlarının borcu mu? Bakımını zamanında yap, aracını dikkatli kullan, trafik kurallarına adam gibi uy...Aracının ömrünü uzun tut! Zaten bir yerli araba üretememişsin...Bunun utancı sana yetmeliyken...Ne bu savurganlık...Gavurun teknolojik çöplüğüne çevirdik memleketi kimsenin umurunda değil...Ah rahmetli Erbakan ah! Bilemedik kıymetini. Yıllarca dolaştın durdun Anadolu'yu da anlatamadın bir türlü şu millete sanayi üretmenin önemini. Milli üretimi...milli yönelimi...milli değerleri..."
Yol boyu, dostumun bu ve buna benzer içerikli konuşmalarıyla seyahatimizi sürdürdük. Nereye gidiyorduk, niye gidiyorduk; ben sormadım...o da söylemedi. Biz güvendiğimiz dostu sorgulamazdık. Bir iki yemek, ihtiyaç, namaz molası derken nihayet gideceğimiz yere ulaşmıştık. "Geldik" dedi, Amasya il tabelası işaretini göstererek. Amasya'yı Turhal yönüne doğru 15 kilometre kadar geçtikten sonra aracın direksiyonu bir köy yoluna yöneldi. Yaklaşık bir 10 kilometre kadar daha bu kez toprak yolda mesafe katettikten sonra büyükçe granit bir kayanın önünde durduk. Ben bu süre içinde büyük bir merak ve onlarca soru ile boğuşurken bir kez daha dostum "geldik" dedi.
Sanırım gözlerim tabir caizse faltaşı gibi açılmıştı, büyük granit kayanın bir kapı gibi aralandığını görünce. Açılan kayaya doğru aracı sakince sürdü arkadaşım. Burası kocaman bir vadi idi. Vadiyi kuşatan kayalar sanki kral mezarları gibi oyulmuş kocaman işler halinde binalar oluşturulmuştu. Burası sanki bir şehir gibiydi. Nutkum tutulmuştu adeta. Sanki Hollywood'ta bir film platosundaydım. Gördüklerime anlam veremiyorken fısıltı halinde dostuma seslendim; "neler oluyor, burası neresi!"
"Gel" dedi. Arabayı girişte bir kenara parkettik. "Hoş geldiniz" diyen ve bizi aramamızı parkettiğimiz alanda karşılayan beyaz kıyafetlerle donanmış güleryüzlü bir gencin önden kendisini takip isteğine adımlarımızı hızlandırarak iştirak ettik. "Efendim sizi bekliyorlar."
En az 10 katlı binaların yüksekliğinde büyük kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş bir fantestik şehirle karşı karşıyaydık. Etrafta ne de çok beyaz kıyafetleriyle ortalıkta dolaşan insan vardı ayrıca. Havada uçuşan küçük hava araçları ayrıca da. İşte rehberimiz eşliğinde o araçlardan birine bindik ve karşıdaki büyük binanın yedinci katına kadar sürdü kısa yolculuğumuz. Vadinin ortasından geçerken aşağıya bir göz attığımda ortamın yemyeşil dokusu beni ayrıca büyülemişti. Yaklaşık elli dekarlık bir alandan söz ediyorum. "Anti lazer koyucumuzla bu alanı perdeledik" dedi genç adam. "Burayı dışardan herhangi biri asla farkedemez. Hiçbir teknoloik yapı da buradaki şifrelemeyi kıramaz. Simülüsyon olarak burayı ancak kır bayır olarak resmedebilirler. Menderesten sonra buranın inşasına başlandı. Önce koordinat engelleyici bu perdeleme sistemi programlandı. Arkasından da bölgenin kaya yapısından dolayı kral mezarlarından esinlenerek gördüğünüz bu binalar inşa edildi."
Araçtan indikten sonra binanın koridorlarında adımlarımızla sürdürdük yolculuğumuzu. Rehberimiz anlatmaya devam ediyordu. "Cumhuriyet'in ilk yılları ve sonrası olan 2. cihan harbinin milletimiz üzerindeki travmatik şokları toplumumuzda cidden sarsıcı tezahürler üretti. Sonrasında zannetti ki Amerika verdiğimiz Marsall yardımı türevi şeylerle Müslüman Türk milletini ve geleceğini ipotek altına alabiliriz. Dönemin başbakanı ve sonrakiler ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik tabloların gereği sömürgeci güçlerle temasını sürdürürken büyüklerimizde boş durmadılar ve nekahat dönemini bu şekilde değerlendirdiler. Menderes dahil şu ana değin hiçbir siyasi irade de bu yapılan çalışmalardan haberdar edilmedi."

Büyükçe bir odaya alındık. Ben rehberimizin yaptığı konuşmaya mı odaklanayım etrafıma mı konuçlanayım derken şaşkınlığımdan ne yapacağımı bilemez haldeyken ara arada dostuma bir göz atıyordum. Küçük bir mimik belki bir iki kelime ile üzerimdeki şaşkınlığın gitmesine vesile olur diye hayal ediyordum. Yoksa nutkumun tutulması nefesimin de kesilmesine sebep olacaktı.

Beyazlar içinde tefrişatı yapılmış büyük oda hayranlık uyandıracak şekilde dizayn edilmişti. Odanın iki büyük kapısı vardı. Biri bizim içeri giriş yaptığımız, diğeri de hemen karşısında olan. Sanki bir bekleme odasına alınmıştık. Odanın duvarları büyük portre tablolarla bezenmişti. Dostum ilkkez fısıldadı: "Müslüman Türk büyüklerinin resimleri" dedi melalimi anlamışçasına.
Odanın ortasında bulunan masanın kenarında yerimizi aldık. Etrafta tatlı bir heyecanla koşuşturan gençler izzet ve ikram için seferber olmuşlardı. Rehberimiz ise çay taleplerimizin ardından konuşmasını sürdürdü.
"Malum...Müslümanlar ilim ile irtibatlarını keseli çok oldu. Kendi kitaplarından bile yüz çevirir oldular. Hayat anlayışlarını ve görgülerini işkembeleri ile apışaralarına endekslediler. Heva, hevesleri ile Rableri arasında tercihte büyük bir tereddüdün içerisine düştüler. Müşrik bir toplumun vasıfları üzerlerinde alamet-i farika olmaya başladı. İşte bu makus gidişata dur diyebilmek için milletimizin asırlardır beri koruyucusu olan güçler harekete geçtiler. İlk olarak buranın inşaası gerçekleştirildi. Ki malumunuz Amasya Osmanlıda da şehzadelerin yetiştirildiği vilayetlerden birisidir. Burada "Enderun" adını verdiğimiz geleceğin yöneticilerini yetiştireceğimiz bir yer yapıldı. Yaklaşık yirmi yıldır burada devlet adamı yetiştiriyoruz. Bizim buradaki eylemimizden kuşku duyan emperyalist güçler karşı hareket olarak paralel eğilimlere kalkıştılar. Ama bütün kuşkulara rağmen burayı bulmaları mümkün değil. Bizler ilim olarak onlardan üstünüz. Ancak vakti saati gelmediği için henüz ortaya çıkmadık. Biraz daha zamanı var harekete geçmemiz için."
Sanki fütürist bir romanın kahramanlarından biri olmuştum yaşadıklarımla. Yok be bu bir şaka olmalıydı. Yoksa kurtlar vadisi dizisinde bir sahnede mi rol almıştım? Med cezirlerimle dudağımı ısırdığımı farketmedim olan bitenin bir rüya olup olmadığını anlamak için. Canımın yanmasıyla rehberimin anlattıklarına tekrar pür dikkat kesildim.

"Büyük İmparatorluklar, büyük devletler genişleyen devlet çarkını işletecek “seçkin elemanların” yetiştirilmesini hedeflemişlerdir. Bu istikametle Batı'daki “Prenslerin Eğitimi”ne karşı Osmanlılarda “Enderun Mektebi”nin varlığını görüyoruz. Her ikisinde de, sıkı bir eleyicilik söz konusudur. Aynı zamanda yetişen “elitler“ ya da “seçkinler”, büyük bir çoğunlukla devletin en büyük makamlarına kadar yükseliyorlardı. Şairler, edipler, tarihçiler, musiki ve güzel yazı meraklıları ve üstâdları olan sanatkârların hemen hepsi Saray Mektepleriyle bunların devamı olan Enderun'dan yetişiyordu. 

Enderun-i Hümâyun kuruluşundan itibaren aşağı-yukarı devletin bütün büyük siyasi ve askeri memurlarını yetiştirmiştir. Bu memurların orada aldıkları terbiyenin mükemmel bulunması, Devletin o zamanlarda eğitime verdiği büyük önemi göstermektedir. Enderun-i Hümâyunun ileri gelenlerinin hepsi Osmanlı Devletine olan sadâkat ve hamiyyetleriyle her sınıfa yükselebilmişlerdir. 
Bu maksatla büyüklerimiz batının eğitim sisteminden ari olarak tamamen yerli kodlamayla eğitim verecek bu kenti inşa ettiler. Takdir edersininizki memleketin bütün değerleri önce batıcı eğitim kurumlarıyla tarümar edildiler. Robert kolejler mi desem, galatasaray lisesi mi? Harput kız koleji mi? San Benaular, florance naytingiller...Arkasından Türk kolejleriyle biraz umutlandık. Hadi dedik bu sefer olacak gibi...Bilemedik guguk kuşunun yuvamıza bıraktığı yumurtaları!
Önce memleketteki kimsesiz çocuklar arasından zeka seviyeleri ve seciyeleri yüksek çocuklar tespit edildi. Dışarıda ki bir çok vakıf bize bu konuda tarayıcılık vazifesi yaparlar. Dostun gibi insanlar (Kimliğini belirtmemek, deşifre etmemek için dikkat etti iseniz dostumun ismine hiç değinmedim.) bizim Yetmişler Meclisi dediğimiz gruba dahil...
Kısaca anlatayım...
Dört ayrı meclis idari yapımızdır.

Şeriat meclisimiz vardır. 99 kişidirler. Yarısı burada yarısı dışarıda vazife ederler. Zahiri ve batinidirler yani. Dışardakileri bir bakarsın bir camide hoca efendi olarak bulursun, bir bakarsın bir ayakkabı tamircisi.
  1. İman etmek,
  2. İlim ögrenmek,
  3. İbadet etmek,
  4. Haramdan uzaklaşmak,
  5. Ailesine faydalı olmak,
  6. Çevreye zarar vermemek,
  7. Peygamberin emirlerine uymak,
  8. Şefkatli olmak,
  9. Temiz olmak,
  10. Yaramaz işlerden sakınmak konusunda vaziyet alırlar.

Tarikat meclisimiz yetmiş kişidir. Yahudilerin Sanhedrin meclisinin karşılığıdır. Bir dua kuvveti ve halkası oluşturmuşlardır. Hak ve Halk katında karşılıkları vardır.
  1. Tövbe etmek,
  2. Mürşidin ögütlerine uymak,
  3. Temiz giyinmek,
  4. İyilik yolunda savaşmak,
  5. Hizmet etmeyi sevmek,
  6. Haksızlıktan korkmak,
  7. Ümitsizliğe düşmemek,
  8. İbret almak,
  9. Nimet dağıtmak,
  10. Özünü fakir görmek.
Hakikat Meclisimiz Canlar Meclisi diye de anılır. Kırk kişiden mütevellittir.
  1. Alçakgönüllü olmak,
  2. Kimsenin ayıbını görmemek,
  3. Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,
  4. Allah’ın her yarattığını sevmek,
  5. Tüm insanlari bir görmek,
  6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
  7. Gerceği gizlememek,
  8. Manayı bilmek,
  9. Tanrısal sırrı öğrenmek ve
  10. Tanrısal varlığa ulaşmak

Marifet meclisimiz 33 kişiden ibarettir. Bütün meclis üyelerimiz aynı zamanda okulumuzun öğretim kadrosunu oluştururlar.
  1. Edepli olmak,
  2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak,
  3. Perhizkarlık,
  4. Sabır ve kanaat,
  5. Haya,
  6. Cömertlik,
  7. İlim,
  8. Hoşgörü,
  9. Özünü bilmek ve
  10. Ariflik.

İşte okulumuzun temel dersleri bu meclisin insiyatifindedir.Horasandan alırız ilhamımızı. Dört kapı ile kırk makama ulaştırırız talebelerimizi."

Anlatır ayrıntılı şekilde. "Kız öğrencilere de yer var okulumuzda. Biz inanıyoruz ki ümmetin toparlanması gençlik ve kadın hareketleri sayesinde olacak. Ahlaklı ve imanlı yetiştirdiğimiz gençleri bilimle de donattığımızda eski kehkeşanlı günlerimiz yakın olacak İnşa-Allah! Kadınları özellikle dini açıdan yetiştirmeye gayret ediyoruz. Kadın ilm meclisinizin çalışmaları umut verici. Dinimizi erkek egemen anlayıştan kurtaracağız bi-iznillah! Kadınların hayız halleri erkek hocaların dillerinde pelesenk olmayacak. Kadın alimlerimiz bir kadın ilmihali kaleme almaktalar. Ayrıca yine onlar tarafından Kur'anın tefsirini hazırlıyoruz."
Bir ara soluklanır rehberimiz. İçilen çaylardan sonra devam ettirir konuşmasını.
"Sizi buraya davet etmemizin sebebine gelince..."

İşte bu söz alnımın boncuk boncuk terlemesine neden olur.
"Sizden kabul ederseniz eğer, okulumuzda oluşturduğumuz "KÜLTÜR-SANAT STRATEJİLERİ VE KÜLTÜR ADAMI YETİŞTİRME" kürsümüzün başına getirmek istiyoruz.
İlim, kültür, sanat, edebiyat ve ahlaki konularda bir MEDENİYET PROJEMİZ olan okulumuzda öğrencilerimize modern argümanları kullanmanızı istiyoruz.
Çizgi filmler üretsin artık ümmet. Milli sinema. Çocuk edebiyatı. Popilizmin kıskacından kurtarmalıyız toplumumuzu. Kültürel markalar üretmeliyiz. Biliyoruz; sizin bu konularla igili yüzlerce  projeleriniz var. Bunları hayata geçirmek istiyorsunuz ve mevcut yöneticilerden destek bulamıyorsunuz. Değil destek sizi anlayacak bir yapı da yok karşınızda. Günlük gündemlerle toplum oyalanıp duruyor. Toplum ahlaki dejenerasyonla tükeniyor. Ahlaksızlık ve Allahsızlık kuşatması altında halkımız. Bize katılırsanız birlikte yeni bir toplum inşa edebiliriz."

Aynen sizin tepkinizi gösterdim bende karşımdaki gence. Yani sustum. Verebileceğim cevapların arayışında iken o ayağa kalktı büyük bir mütevazilikle seslendi.

"Sizin AKSAÇLILAR diye bildiğiniz meclisimiz huzura beklerler. Buyrun yanlarına geçelim!"


NOT: Lütfen soru sormayın. Her şeyi ancak bu kadarıyla anlatabilirim sizlere.

Fehmi Demirbağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder