30 Aralık 2015 Çarşamba

MİLADİ YILBAŞI VE NOEL

“Türkçe’de yanlış olarak yılbaşı kutlamasıyla özdeşleştirilen noel, Latince’de

“Tanrı’nın doğum günü” anlamına gelen ve Hz. İsa (a.s)’nın doğum günü kutlamasını ifade

eden dies natalis teriminin Fransızca karşılığıdır.

Batı dillerinde Hz. İsa (a.s.) için Mesih karşılığında kullanılan christ kelimesi Yunanca

christostan (yağlanmış) anlamına gelmektedir. Eski İsrail dininde Tanrı tarafından

görevlendirilen kral veya kohenler başları yağla meshedilmek suretiyle kutsanır ve maşiah

(yağlanmış) diye adlandırılırdı. Daha sonra bu kelime Kral Davut soyundan gelmesi beklenen

ahir zaman kralı için kullanılmıştır. Grekoromen pagan kültüründe de kutsama ve bereket

ifadesi olarak yağlanan tanrı heykellerine christos denilirdi. İbranice maşiah kelimesinin Grek

dilindeki karşılığı olan christos isimlendirmesi, başlangıçta Yahudilerin beklenen kurtarıcı

Mesih’i olduğu iddiasıyla Hz. İsa (a.s) için kullanılırken zamanla bu kelimenin ifade ettiği İsa

(a.s.) figürü yağla kutsanmış bereket Tanrısı”na dönüştürülmüştür.

Batı Hıristiyanlığı tarafından 25 Aralık’ta kutlanan Christmas’ın tarih ve kutlama

olarak kökeni de eski Roma tarafından benimsenen güneş tanrısı Mithra’nın doğum günü

kutlamasına dayandırılır. Bu kutlama, Roma İmparatoru Aurelian’in 274’te güneş tanrısını

imparatorluğun koruyucusu diye ilân etmesiyle resmiyet kazanmıştır. Hz. İsa (a.s)’ın doğum

günü tam olarak bilinmediği için eskiden İsa (a.s.)’ın doğum ve vaftiz kutlamasıyla ilgili

biçimde Doğu kilisesince 6 Ocak tarihi benimsenmesine rağmen daha sonra Aziz

Hippolytus’a atıfla 25 Aralık tarihi ortaya atılmıştır. Bu tarih, IV. yüzyılın başlarında Bizans

İmparatoru Konstantinos’un Hıristiyanlığa girişinin ardından İsa (a.s.)’ın resmî doğum günü

ilân edilmiştir.

Noel kutlamasının bir başka temel unsuru olan çam ağacının Yunan ve Roma pagan

kültürlerindeki Attis tanrısına yönelik ayinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Çam

ağacının ölümsüzlüğü temsil ettiğine, ağaca bağlanan mumların ise kötü ruhları ve cadıları

kovmak için yakıldığına inanılırdı. Buna göre çam ağacı süslemesinin yanı sıra mum geleneği

daha sonra Hıristiyan Avrupa’ya geçmiş, farklı ışıklandırma yöntemleri başta Noel olmak

üzere her türlü kutlamanın parçası haline gelmiştir. Ağaca asılan küçük ay, güneş ve yıldız

süsleri de Babil tanrılarının simgeleri olup Hıristiyanlığa Yunan ve Roma yoluyla girerek

günümüze kadar ulaşmıştır.

Aslında putperest inanç ve efsanelerine dayanmakta olup Hıristiyanlığa sonradan giren

Noel, günümüzde bir Hıristiyan bayramı şeklinde kutlanmakla birlikte bu bayrama has

unsurlar Batı kültürünün yayılması ile birlikte Hıristiyan olmayan ülkelerde de birer tüketim

ve eğlence fırsatı olarak görülen yılbaşı kutlamaları bünyesinde benimsenmiştir. Ayrıca

Katolik Hıristiyan geleneğinde şekillenen takvim anlayışının bir parçası olan yılbaşı

uygulaması da esasen pagan Roma kökenli yeni yıl anlayışının devamı olup aşırı tüketime

yönelten bir eğlenceye dönüştüğü için bugün pek çok Hıristiyan tarafından eleştirilmektedir”1

Yılbaşı kutlamaları denilince eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 Aralık/1 Ocak

gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla

girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun Hıristiyan batının Noel bayramıyla da

yakın ilgisi bulunmaktadır. Dinimizde ise; Noel ve yılbaşı kutlamalarının yeri yoktur. Miladi

yılbaşının biz Müslümanlar için, resmî ve milletlerarası bir takvim başlangıcı olmasının

dışında hiçbir kıymet ve değeri yoktur.

Toplumumuzda ve diğer Müslüman toplumlarda “yılbaşı kutlaması” adı altında

düzenlenen eğlence toplantıları hiçbir kültürel ve geleneksel temele sahip değildir. Bu

bakımdan Hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamaları, Batı’nın körü körüne taklit

edilmesinin veya Hıristiyan Batı’nın kültür ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Ülkemizde öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen

hassasiyet de buradan kaynaklanmaktadır. Hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle

tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini

korurlar. Çünkü millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır.

Sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan

milletlerdir.

İslâm dininin inanç, ahlâk, ibadet ve muamelât alanında getirdiği hükümler,

öngördüğü kural ve tavsiyeler Müslümanlarca öteden beri bir bütün olarak kabul edilmekte,

günlük ve sosyal hayatla ilgili şekil ve muhteva bile çoğu defa bu bütünün bir parçası olarak

mütalaa edilmektedir. Öte yandan Kerim Kitabımızın âyet-i kerimelerinin ve risâleti boyunca

Hz. Peygamberimiz (sav)’in sıkça üzerinde durduğu konulardan birisi de, Müslümanların fert

ve toplum olarak belli bir kimlik kazanmaları, kendi şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine

güven duymaları olmuştur.

“Resmî yılbaşı her geldiğinde gecesinin kutlanmasının veya o geceye mahsus faaliyet

ve eğlencelerden bir kısmına katılmanın İslâm'daki yeri (hükmü) tartışılır. Din hizmetlileri ve

muhafazakâr Müslümanlar "bu geceye mahsus bir faaliyete katılmanın caiz olmadığını"

söyler, Müslümanların böyle bir yılbaşı gecesi yokmuş gibi davranmalarını, normal

hayatlarına devam etmelerini ister, bunu tavsiye ederler. Bir kısım modernist İslâm

yorumcuları ile amelsiz veya İslâm'ın gerektirdiği hayat konusunda duyarsız Müslümanlar ise

"dünyanın kutladığı ve eğlendiği bu geceye katılmakta ve eğlenmekte bir sakınca

bulunmadığını" söylerler. Son zamanlarda moda oldu, bir konunun İslâm'daki yeri sorulurken,

araştırılırken mutlaka bir ayet veya hadis de aranıyor. Böyle bir yaklaşımın bilgi eksikliğinden

kaynaklandığı kesindir. Çünkü İslâmî hüküm ve değerlendirmenin kaynağı vahiy (ayet ve

hadisler) olmakla beraber, bunların sınırlı olduğu, bir mesele hakkında ayet ve hadis yok ise

(doğrudan, adını ve niteliklerini belirterek meseleyi hükme bağlayan bir nas yoksa) ictihada

gidilir. Bu konuda uzman (âlim) olanların bildiği usule uygun olarak yapılan ictihat ile

ulaşılan sonuç da (hüküm ve değerlendirme de) dine dâhildir, İslâmî’dir, ictihat eden âlimi ve

bilgileri yetersiz olduğu için âlimden sorma durumunda olan diğer Müslümanları bağlar. Hz.

Peygamber (s.a.v.) zamanında yılbaşı kutlamaları bulunmadığı için, doğrudan bu konuyu

hükme bağlayan bir ayetin veya hadisin bulunmaması tabiidir. Ama bizim dünyamızda

önümüze çıkan bu konunun -çeşitli ictihad yöntemleriyle- İslâm’daki yerini belirleyebilmek,

hükmünü (haram, mekruh, mübah olup olmadığını) ortaya koyabilmek için

yararlanabileceğimiz birçok ayet, hadis, kural ve ilke vardır.

Meselemizin hükmünü araştırmadan önce ne olduğunu açıklamak gerekir. Yılbaşı,

tarih başlangıcı olarak Müslümanlara ait değildir, Hıristiyanlara aittir. Aslında kış gün

dönümünü kutlama âdeti çeşitli Asya ve Avrupa putperest (pagan) topluluklarında vardı.

Tarihî kayıtlara uygun olmadığı halde Hz. İsa'nın doğduğu gün kilise tarafından 25 Aralık'a

çekildi, eskiden beri yapılmakta olan kutlamaların Hıristiyanlığa dâhil edilmesi hedeflendi.

Ancak zaman içinde bu kutlamaya katılan diğer kiliseler aynı tarihte birleşmedi, farklı

tarihleri benimsediler. Yılbaşında yapılan Noel Yortusuna (Hıristiyanlığa mahsusu bir ayine)

adı karıştırılan Noel Baba (Aziz Nichola, Santa Claus) aslında; yani tarihî bir şahıs olarak bir

Hıristiyan azizi (ermişi, velisi)’dir. Zaman içinde bu azizin tarihi kimliği değiştirilmiş,

kendisiyle ilgili birçok efsane uydurulmuş ve ilk defa 17. asırda Almanya'da Noel Yortusuna

karıştırılmış, daha sonra bu uygulama Hıristiyan dünyasına yayılmıştır. Müslümanlar tarih

başlangıcı olarak hicreti kullanırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hıristiyanlara ait bulunan

bu tarih başlangıcını resmen benimsediği için bu yılbaşı, aynı zamanda "Türkiye'nin resmî

Yılbaşı”dır, millî ve dinî yılbaşı değildir.

Bu kısa tarih bilgisinden çıkan sonuç şudur:

a) 1 Ocak 2015 yıl önce Müslümanların veya Türklerin tarihinde, tarih başlangıcı

olacak bir olay geçmemiştir.

b) Hz. İsa (a.s.)'ın doğum tarihine uygun olmamakla beraber onun doğumu bu tarihin

başlangıcı olarak kabul edilmiş; bundan öncesi ve sonrası için "milattan (İsa a.s.'ın

doğumundan) önce, sonra" denilmiştir.

c) Hz. İsa (a.s.) biz Müslümanlara göre aziz bir Peygamberdir, ancak Hıristiyanlar onu

Peygamberlikten çıkarmış, tanrılaştırmışlardır.

d) Noel Baba aslında bizce de saygıya değer bir mümindir (Hz. İsa (a.s.)'ın tebliğ ettiği

dine inanmış ve o din içinde yetişmiş velidir.), ancak dün Hıristiyanların, bugün dinli dinsiz

Batı'nın Noel Babası, nitelikleri bakımından bu aziz, bu veli, bu mümin değildir. Onun adının

karıştırıldığı yortu da bir Hıristiyan ibadetidir.

Müslümanlar bu yılbaşını takvim başlangıcı yaparlarsa, yılbaşı gecesinde yapılan

ayin veya eğlencelere iştirak ederlerse ne olur?

Yılbaşı dolayısıyla yapılan dinî ayine katılan (Hıristiyanlarla beraber bu toplu ibadeti

yapan) Müslümanlar en azından haram (büyük günah) işlemiş olurlar. Bu hükmün akla ve

vahye dayalı delillerini zikretmeye bile gerek yoktur. Dinî ayine katılmadan yılbaşı

dolayısıyla toplantı ve eğlence yapan Müslümanlar, bu eğlencelerde ayrıca hiçbir haram

işlemeseler dahi, kökeni dinî (İslâm'dan başka ve ona göre bugün muteber olmayan bir dine

dayalı) olan bir faaliyete katıldıkları ve başka dinden olanlara -dinle ilgili bir konuda- benzer

hale geldikleri için günah işlemiş olurlar. "Bir din ve kültür topluluğuna kendini

benzetenler onlardan sayılır" mealindeki hadis bu davranışı yasaklamaktadır. Yılbaşı,

takvim, tarih, tatil, eğlence, şenlik ve bunlarla ilgili âdetler bir milletin kültürüdür. Kültür, din

ve ideolojinin bedenlenmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak

mümkün değildir. Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı

koparmaya kalkışırsa -zor olmakla beraber bunu yapabilirse- kültür ile beraber dini de

değiştirme yoluna girmiş olur. Bedenini parça parça kaybeden din gider (milletin hayatından

çıkar) onun yerine yeni kültürün dini veya dinsizliği gelir. Kültür ile din arasında böyle bir

bağ bulunduğuna göre; kültürün değişmesi dini yakından ilgilendirir. İslâm'ın beş temel

amacından biri dini (Müslümanların hayatında İslâm'ı) korumaktır. İslâm'ın korunmasını

olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi, bir kültür taklidi haramdır, bazan bununla

da kalmaz dinden çıkma sonucunu doğurur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'ye hicret edince, burada öteden beri iki

bayramın bulunduğunu ve bu bayramlarda kutlama yapıldığını öğrendi. Bayramlar, dinin

etkilenmesi bakımından önemli kültür unsurları olduğu için bunları değiştirdi ve yerlerine

Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. Daha pek çok hadiste, başka dinlerle ilişkisi

veya sembolik değeri/fonksiyonu bulunan âdet ve uygulamaları Müslümanlara yasakladı.”

Yüce Rabbimizden, bize zamanı iyi plânlama ve iyi değerlendirme bilincini

bahşetmesini ve yılların iyi bir muhasebesini yapmamızı, başta ülkemiz, gönül coğrafyamız

ve İslâm âlemi olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve mutluluk getirmesi niyazımızdır.

Al-i Şan Peygamberimiz (s.a.v.)’in iki hadis-i şerifleriyle yazımızı sonlandıralım: “İki

nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve

boş zaman.”3

hikmetli tavsiyesi de ne kadar manidardır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi

bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın,

ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.”

Abdulgafur LEVENT

KAYNAKÇA

1-Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi

2-http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat/0277.htm

3-Buhârî, Rikâk, 1.

4-Hakim, el-Müstedrek, IV, 341.

buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in ashabından birine söylediği şu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder