27 Ocak 2020 Pazartesi



Merhameti Hatırlamanın ve Hatırlatmanın Kısa Tarihi


Osmanlı Devleti’ne bağlı topraklardan birisi Cezayir… Topraklarını dayılar yönetiyor. Bağlı dediysek gevşek bir bağ bu, daha çok ay ve yıldız bağlıyor, şimdiki bayrakları gibi. Osmanlı güçsüz düşünce Afrika-i Osmani topraklarına çökmeye çalışıyor Fransa. Osmanlı’nın topraklarını korumaya mecali yok. Yerel direniş bir sufinin elinde şekilleniyor: Emir Abdülkadir. Fransızlara kıt imkanlarla kök söktürüyor. Teslim olmak yok lügatinde, direnişi nakış gibi işliyor mağrip topraklarına. Fransızlara kayıp da verdiriyor. Savaşın ortasında bir İsviçreli değirmen işlerini büyütmek için Cezayir’e geliyor. Fransızlardan aldığı imtiyazla işe koyuluyor. Sonra direnişin lideri Emir Abdülkadir’le tanışmak istiyor. İkili buluşuyorlar, Mağrip topraklarının sıcak günlerinde Emir Abdülkadir misafiriyle yakından ilgileniyor. Abdülkadir’in ahlakı dikkatini çekiyor İsviçreli misafirinin. Savaşıyor ama savaşının kuralları var. Kadınlara, çocuklara, ibadethanelere, din adamlarına, hayvanlara dokunmuyor savaşırken. Neden böyle yaptığını soruyor İsviçreli ve Emir de ona İslam savaş ahlakını anlatmaya başlıyor. İsviçreli oradan uzaklaşıyor. Sonra Napolyon’la buluşmak üzerine Avusturya ordularıyla birbirlerini boğazladıkları Solferino muharebesine gidiyor ve yaralı askerleri görüyor. İnsan ıstırabının yakıcı acısına gözleriyle tanık oluyor. Bugün Cenevre Konvansiyonu olarak bildiğimiz maddeleri bir araya getirerek Kızılhaç’ı kuruyor. Emir Abdülkadir’den öğrendiği ilkeleri dünyaya öğretmek için gayret sarf ediyor. Emir Abdülkadir, Fransızlarla giriştiği mücadeleyi kaybediyor ve esir düşüyor. Fransızlar bu şerefli komutanı Osmanlı’ya teslim ediyorlar. Sultan Abdülmecid, Emir’e izzet ikramda bulunuyor ve Hacca yolcu ediyor. Orada diğer bir direniş devi Şeyh Şamil’le karşılaşıyor. Emir Abdülkadir ömrünün sonuna kadar Osmanlı topraklarında yaşamaya devam ediyor. İlham verdiği İsviçreli Henry Dunant, merhameti ayağa kaldıran fikri tüm dünyaya yaymaya muvaffak olur. Fikrin doğduğu yer eski Osmanlı topraklarıdır, Cezayir’dir. Yeşereceği yerlerden biri de yine Osmanlı toprakları olacaktır. Emir Abdülkadir’in mücadelesinin bir benzerini Avusturya’ya karşı Macarlar vermektedir. Hayatlarını tehlikeye atma pahasına bir mücadeleye girişirler. Nazım Hikmet’in dedesi başta olmak üzere bir grup Polonyalı ve Macar mağlubiyete uğrar ve çaresiz Osmanlı topraklarına sığınırlar. Avusturya bu üst düzey subayların kendisine verilmesini ister. Sultan Abdülaziz şu cevapla mukabele eder: “Bize sığınanları düşmanın merhametine teslim edeceksek bu topraklarda saltanat sürmemizin ne anlamı olabilir?”  Bu gruptaki Macarlardan biri daha sonra Abdullah ismini, Macarlı Abdullah Paşa namını alacak Karl Eduard Hammerschmidt’tir. Hem doktordur hem jeolog hem de askerdir. Avusturya’nın baskıları nedeniyle bir süre Şam Askeri Hastanesi’nde, İstanbul’dan uzakta görev yapar. Henry Dunant’ın Cenevre’deki girişimlerinden haberdar olur ve Osmanlı topraklarında yaralı askerlere yardım için bir cemiyet kurmaya niyetlenir. Ordunun işine karışılmasından pek hoşlanmadığı yıllardır ve uluslararası alandaki bu çalışmalara dahil olmak için Hırvat kökenli Osmanlı Serdarı Ekrem Ömer Paşa’nın kapısını çalar. Hatta Cenevre ile yaptığı yazışmalardan ikincisinde muhatap olarak kendisinin değil Ömer Paşa’nın alınmasını ister. Çerkes Aziz Bey, Saray Sertabibi Marko Paşa ve Serdarı Ekrem Ömer Paşa kendisiyle birlikte dört kurucudan biri olarak tarihe geçer.
Bugün 150. yılını idrak eden Kızılay, işte böyle bir hikayenin sonunda kurulur.Osmanlı Yaralı Askerlere Yardım Cemiyeti olarak. Sonra Hilal-i Ahmer olur. Dünyanın ilk Kızılayı; Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, Filistin, Libya, Mısır başta olmak üzere birçok ulusal Kızılay cemiyeti için ana olacaktır. Kurulan şubeler, ayrılan topraklardan sonra o toprakların merhamet pınarı olarak görev yapacaktır.Trablusgarp’ta, Balkan Savaşlarında, İstiklal Harbinde her görevi kendisinin bilip durumdan vazifeler çıkarak merhamet teşkilatı olacaktır Kızılay…Bugün dünyanın her yerinde Emir Abdükadir’in mayaladığı düşüncenin, Abdullah Paşa’nın suladığı fidanın serpilmesine tanıklık ediyoruz. Merhameti şefkati yeniden hatırlıyor ve hatırlatıyor. Geçmişini keşfediyor, gizli kahramanlarıyla tanışıyor. Tarihini tarif ederek kendini yeniden tanıyor. Emir Abdülkadir, Henry Dunant ve Macarlı Abdullah Paşa… Hiçbiri hayatta değil ama hepsi her zaman aklımızda. Merhameti hatırlamamızın kısa tarihinin büyük kahramanları olarak…
Bu hikayenin tüm ayrıntılarını adeta yaşayarak anlatan Hilal-i Ahmer 33. Umum Reisi Dr. Kerem Kınık imkanı olduğunda çok daha tafsilatlı şekilde kaleme alacaktır. Yapmaya çalıştığım ondan işittiklerimi mütevazi bir not olarak aktarmak.
Halil İbrahim izgi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder